25 Ağustos 2011 Perşembe

gelin arabası bebee





PCde birbirne girmiş dosyaları ayıklarken buldum bu fotoğrafı. Herşeyin fotoğraflarını fazla fazla çektik ama hiç birimizin ( fotoğraflarımızı çeken Gökhan dahil) aklına düğün arabamızı çekmek gelmedi. Elimdeki tek fotoğraf bu. OYsa ben o bebeği günlerce aradım. En son 'tamam artık bulamıycam ' diye düşünüp arabanın önüne Barbie ve Ken'i oturtturmaya karar verdiğimde buldum bu kocaman ama gülümsemeyen gelin bebeği . Artık herşey çok daha modern olduğu bu şekilde yaşandığı için hiç kimse gelin bebeği koymuyor gelin arabasının önüne . Hatta ben çiçek bile istemedim sadece bu bebek otursun istedim ama bir çok kişi arabada çiçek olması konusunda ısrar etti. Bebeğin taliplisi o kadar çoktu ki gecenin sonunda bende kalmış olmasına hala şaşkınım. Ama kibar çiçekcimiz gerçkten söz verdiği gibi kimsenin sökemeyeceği bir şekilde bağlamıştı arabaya bebeğimizi :). Arabanın arkasına 'evleniyoruz mutluyuz ' ya da plakaya  bir kırmızı gül koydurmak yerine kendim bir şeyler çizdim. Çok kısıtlı bir vakitte çizdiğim için istediğim gibi olmadı . Ama çizimi bitirir bitirmez hemen PVC kaplattım. Hala herkes soruyor :) Onlar şimdi mutfak kapımı süslüyorlar. Evet hala 'mutluluktan uçuyoruz ' ve umarım bir ömür boyu mutluluktan uçarız ....

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Çöpten çıkardık sanat yaptık

 Eski ve yeninin o muhteşem uyumuna bayılıyorum. Evimin her ayrıntısında eski ve yeninin uyumsuz uyumu hakim. Çok isterdim yaklaşık 3 yıldır hiç ara vermeden takip ettiğim masion française   ya da evim dergisinin beni arayıp 'sizin evinizi görüntülemeye gelmek istiyoruz '  demelerini. Onlar hiç bir zaman gelmeyeceği için kendi çekimimi kendim yapıp burdan paylaşıcam bir gün : ' bu sandık ev sahibinin anneannesinden yadigar kalmış' diye de afilli etiketler yapıştırıcam ki yazım daha havalı olsun. Sanırım herkesin aslında çok küçük bütçelerle ama büyük yaratıcılık ve emeklerle çok güzel evler ortaya çıkacağını görmeye hakkı var . 


    Memo ile evlilik hazırlıklarını yaparken en eğlenceli kısım evimizi oluşturmaya başladığımız kısımdı. Çok şanslı bir kadınım çünkü eşim benden daha zevkli ve yaratıcı bir adam . Mobilya alışverişine çıkdığımızda uzunnn süre gezdik bizi yansıtan farklı ama rahat birşeyler bulmak adına . İstediğimiz gibi mobilyaları beğenip siparişimizi vermiştik bile ama ikimizinde içinde oymalı eski koltuklar vardı. Küçük (ama harika ) bir şehirde yaşadığımız için hemen her istediğinize ulaşamıyorsunuz öyle . ''Madem öyle kendi koltuğumuzu kendimiz yapalım '' dedi Memo . Hemen 2. el eşya satan dükkanların yollarını aşındırmaya başladık . Koca  Çanakkale'de istediğimiz gibi oymalı koltuklar bulamadık. Sadece bir yerde vardı ama normalde öğrencilere neredeyse bedavaya verdiği koltukları çok ısrarla istediğimizi anlayan bir esnafcık ''Takım halinde satarım takıma 350 TL alırım'' dedi. Eee bize sadece 2 adet berjer lazımdı hem koyacak yerimiz yoktu hemde kaplatma boyama derken zaten aldığımız yeni takımla aynı paraya denk gelecekti. Ben ümidimi kaybetmişken çok yağmurlu bir günün ardından hiçbir şeyden pes etmeyen Memo bana apartmanın önüne inmemi söyledi arayıpta. Bana bir süprizi vardı. Aşağıya indiğimde yüzünde kisırıtmadan güzel bir süpriz olduğunu anladım tabi :) Doblonun bagajını açtığı zaman gözlerime inanamadım. 2 harika oymalı berjer bana bakıyordu. Ama şıpır şıpır suları akıyordu , güvez minderleri günlerce suyun içinde kalmaktan kurtlanmıştı ve bir ayağı kırıktı (daha da kötüsü ortada yoktu) . Bunları  genelde hurda atılan bir çöpten çıkardığını söyledi. Boynuna atladım , o kadar sıkı sarılmışım ki az daha boynunu kıracaktım. 
   hemen internetin başına oturdum ve pop- art kumaş bulabileceğim bir adres aradım. Bu blogdan kendisine teşekkür ediyorum image and city'nin sayfasında buldum. Üstelik dükkan kapı numarasına kadar vermişti.
(incelemek isteyenler için http://imageandthecity.blogspot.com/2010/04/aranan-pop-art-desenli-dosemelikler.html) Hemen adersi not ettim  ve soluğu İstanbul'da aldım. Ketenci Tekstili buldum ( http://ketencitekstil.blogcu.com) ve kızkardeşiminde yardımıyla hayalimde ki kumaşı seçtim.Tabi bu arada Memo geceleri çalışıp koltuklarımızı zımparaladı, ben döndüğümde kırmızıya boyanan koltuklarımız çoktan kurumuştu bile . Geriye sadece kumaşlarımı ziyan etmeden kaplayacak bir döşemeci bulmak kaldı. Kısa bir araştıma sonunda onuda hallettik hummalı bir çalışma sonucu evimin en güzel 2 objesi tamamlanmıştı. Kayınvalidemin yazlığın bodrumuna attığı eski memrmer sehpayada el koyup aynı işlemleri onun için yaptık üstüne siyah cam kesip onuda tamamladık. ( sanırım bunlar takımdı , o kadar uyumlu oldular yani :) ) ve baş köşeye koyduk.
  Bu arada pop-art kumaş arayan herkese Ketenci Tekstili şiddetle tavsiye ediyorum. Hem sizi kazıklamıyorlar hemde inanılmaz sempatik ve yardımsever sahipleri var. Bol köpüklü türk kahvenizi yudumlarken birbirnden güzel ve kaliteli kumaşlar arasından zorda olsa seçiminizi yapıyorsunuz .








Adres: Ketenci Tekstil
İ.M.Ç 1.Blok No.1152 Unkapanı
Tel:0212 512 64 23

Bazen bazı şeyler hemen olsun istiyorum. Beklemeyi bilmiyorum sanırım . Ama hemen olsun isterken sanırım hiç bir şeyi tamamen bitiremiyorum. Mesela yazıcak o kadar çok şeyim var ki ... Ama kendimi toparlayıp yazamıyorum. Ama artık bir yerlerden başlamam lazım. Bu nedenle artık daha fazla boşlamamaya karar verdim ve yazmaya başlıyorum. En kısa zaman da bir hedefde koyup yazmaya öyle devam edicem . Şimdilik kayboluyorum ama kısa zamanlı.....

2 Haziran 2011 Perşembe

düğün ayakkabılarım

   Günlerce nasıl olabileceğini düşündüğüm  ayakkabılarım sonunda elime ulaştı .... Sabah onları İlyas'tan teslim aldığımdan beri çıkarıp çıkarıp giyiyorum ya da karşıma koyup izliyorum... Tamamen bana özel bir ayakkabı tamamen benim düğünüme özel... Dergilerde ya da moda bloglarında gördüğüm fahiş fiyatlı 'özel' markalı bir çok ayakkabıdan daha tarz sahibi oldular:)
     İlyas'ı sosyal medya sitelerinden birinde keşfettim... Gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan insanlardan... Benim gibi ayakkabılarının özel olmasını isteyen bir kaç bayan için tasarladığı ayakkabıları görünce karar verdim... Düğün ayakkabılarımı İlyas hazırlıycak.. Uzun bir süre aklımda ki fikre uygun olabilecek ayakkabı aradım ama hem sezonun yeni başlamış olması hem de gelin ayakkabılarının (nedense) tek tip olması hiç bir şey beğenmeme neden oldu ... artık tam ümidi kesmişken Çanakkale'ye minicik ama içi dolucuk bir ayakkabı dükkanı açıldı 'La Bella' ... Ayakkabılarını uzun zamandır takip ettiğim ve hayranı olduğum ama hiç almamın nasip olamadığı No:39 'un ayakkabılarını satıyorlardı... Dükkan o kadar güzel dekore edilmiş ki hiç çıkmadan bütün ayakkabıları teker teker denemek istiyorsun... O kadar  renkli ayakkabı arasından krem rengi bir ayakkabı bana göz kırpıyordu...Yaklaştım ...elime aldığım an karar verdim ... No:39 'un ''Takma Kirpik'' i tamda aradığım ayakkabıydı.... hemen aldım ve ilyas ile iletişime geçtim... Kısa ve sabırsız bir bekleyişten sonra bir gece İlyas'tan haber geldi ' senin ayakkabılar hazır'' heyecandan yerimde duramadım ....şuan bu yazıyı yazarken ayakkabılarım bana bakıyor ... Sanırım düğün ile ilgili yaptığım en güzel şey onlar :)))








Ayakkabılar için daha detaylı bilgi için http://luxuryhands.tumblr.com/

1 Mart 2011 Salı

çooookkkk lezzetliiiii

yeni tatlar denemeye bayılıyorum ... öyle ki açlıktan öleyim yinede farklı , daha önce hiç yemediğim bir şeyi yerim... Üniversitede okurken cebimde ki son para ile açlıktan ölmek üzereyken muzlu ve ananaslı pizza yemiştim... Derya ile gitmiştik pizzacıya , kordonda çok şık bir mekandı, mekanın sahibi son derece sevimli ve kendini sürekli yenileyen bir aşçıydı. Pizza konusunda da bir uzmandı. menüsüne üç ayda bir yeni bir pizza ekliyordu , bu üç ay içinde bu yeni tat tutulursa kalıcı olarak menüsüne ekliyordu. Ben bu üç aylık dönemin sanırım en kötüsüne denk gelmişim, menüde ananas ve muzlu pizzayı gördüğüm zaman ben bundan yemeliyim dedim. Derya nasıl sinirleniyor bana 'kızım açsın , adam gibi bir şey seç, bak ben pizzam dan vermem'' diye baskı yapıyor pizza seçimimi tekrardan gözden geçirmem için. Ama hayır takmıştım kafaya mutlaka denemeliydim. Pizzayı sipariş ettim, siparişi alan delikanlı şaşkınlıkla bana bakıyordu. Mekanın mutfağı, fırını  ve kasası amerikan mutfak gibiydi yani tam ortada ve açık. sadece sutunlar var.Bizim siparişler geldi. Kafamı bir çevirdim bütün çalışanlar mekanın sahibi de olan aşçısı, diğer mutfak çalışanları , garsonlar herkes tezgahın önünde durmuş beni seyrediyorlar. ben ilk lokmayı ağzıma attım, attım ve öyle kaldım . Mümkünatı yok yutamam bu lokmayı, bu berbat bir tat , insanlarda bana bakıyorlar. Zorla yuttum , Derya başladı gülmeye . Ama ben pes etmedim , belki yedikçe güzelleşecek bir tattır bu diye devam ediyorum. Tam o sırada ananaslı pizzanın mucidi aşçı başıma dikildi ve ' nasıl , pizzayı beğendiniz mi ?' diye sordu. 'Doğruyu söyleyeyim değil mi?' diye sordum. Doğruyu duymak istediğinden emin olunca gerçekleri tüm çıplaklığı ile anlattım... ' bi kere muz kurumuş, ananas ekşi ve mayhoş bir tat vermiş, acı sosunuz muzun tatlı tadı ile karışmış ve ortaya çok kötü bir tat çıkmış ' dedim.... Başladı gülmeye 'biz menümüzde her üç ayda bir yeni bir tat deniyoruz ,bu pizza yaklaşık beş aydır menüde , inatla bekledim sadece bir kişi de olsa birileri  denemek isteyene kadar menüden çıkarmayacağım, ilksiniz ve sanırım siz son olacaksınız yani artık pizzayı gönül rahatlığı ile menüden çıkartabilirim ' dedi. İçimden 'gitti son para , aç da kaldık iyi mi' diye geçiriyordum mutlu gözlerle bana bakan adama bakarken. Ama kasada güzel bir süpriz oldu ve benden pizzanın parasını almadılar... :)
    Pizza maceram en az dört yıl öncede kaldı ... Mekan bile kapandı ( muzlu pizzadan olmasa gerek :) ) Ama ben hala yeni tatlar denemeye devam ediyorum. (Ahhh bir gün gurme olsam da boşa çıkmasa bunlar ) Bugün markette gezinirken tutan çikolata krizimi bastırmaya çalışırken reyonda gördüğüm yeni ( en azından benim için ) çikolata dikkatimi çekti. Hiç tereddüt etmeden attım alışveriş sepetine. Sokakta bir şeyler yemeyi çocukluğumdan beri sevmediğim için eve koştura koştura geldim. hemen paketi açıp başladım yemeye. Nasıl güzel bir tat bu , insan yerken hiç bitmesin istiyor, helede  sadece 1 paket almışsa :( Nestle nin yeni tadından bahsediyorum. Baklava tadında olanından . Nestle 'antep fıstıklı çıtır hamur parçacıklı sütlü ' çikolatadan... Gerçekten baklava yemiş gibisin, yani bir az önce bir kutu baklava yemişsin de (hemde güllüoğlundan  şöyle çıtır çıtır taze bir baklava) tadı daha damağın dayken üstüne de çikolata yemişin gibi. Ben çok başarılı buldum. Bravo valla bunu yapan ekibe... Ellerine sağlık hepsinin...yapımında emeği geçen herkesin elleri dert görmesin lütfen... Ve hani bir sürü reklamı oluyor ya yeni çikolataların , bunun yok , markette görmesem bilmiycektim. Hatta ambalajını önce attım sonra herkes bu tattan haberdar olmalı diyerek tarattım. Çikolata ve baklava seven herkes denemeli.....

27 Şubat 2011 Pazar

Zeynep Atınç
















Pazar miskinliği çökmüşken üstüme had saffada eski dergilerimi elime alıp tekrar tekrar bakmaya başladım. Bu dergilere her baktığımda daha önce fark etmediğim bir şeyi fark ediyorum , bugün olduğu gibi ....Maison Française'ın temmuz 2010 sayısında Zeynep Atınç adında bir tasarımcıdan bahsediliyor. Bir sayfacık bir yazı , ama hemen o harika ayakkabıların olduğu blogu ziyaret etme dürtüsü uyandıracak bir yazı...Yazıyı da hemen tarayıp paylaştım ama yinede azda olsa bahsedeyim hakkında ; 1977 yılında doğmuş ve eğitimini Hacettepe Üniversitesinde Güzel sanatlar fakültesinde resim üzerine tamamlamış. Hiç bir zaman kendi istediği gibi bir ayakkabı bulamaması onu kendi hayalinde ki ayakkabıları tasarlamaya kadar getirmiş. Doktora eğitimine devam ettiği sırada KOSGEB'in açmış olduğu ileri seviye ayakkabı tasarımı ve üretimi kursunada katılmış . (bu kursun aynısından tekrar istiyoruz kosgeb ) . Ve sanırım kendini hazır hissettiği zamanda, kendi deyimi ile 'özgür kadınlar ve özgür erkekler ' için ayakkabılar tasarladığı kendi markasını oluşturmuş. Hala kendi firması için harika ayakkabışar tasarlamakta Sayamonta adıyla. Hele benim gibi oxford tutkunu biri için bu ayakkabılar kesinlikle sahip olunması gereken çok özel tasarımlar. İncelemek isteyenler için sitesinin ve blogunun adresleri,
www.sayamonta.blogspot.com
www.sayamonta.com

WC kapı süslerim



eskiden kızlar çeyizlerine dantel işlermiş harıl harıl... Zamane gelini olarak oya, dantel , havlu kenarı işlemeyi bilmediğim için ve artık her şeyin hazırı bol miktarda olduğu için bunları hazır aldım hatta almadım :) çünkü bunları kullanım alanım yok.... Amaaaaa anneannemin bütün çeyizini topladım 200 yıllık örtüler bile var .... Bu örtüyü işleyen abla kör oldu misali hepsi. Neyse bende (anneme ve kayınvalideme göre ) nerede bir lüzumsuzluk var onu bulup çıkarıp yapıyorum. Son lüzumsuzluğum evimizde ki tuvalet kapısına asmak için yaptığım wc amblemleri. Tabii biraz benim kendi yorumum ile oldu ama oldu sanırım.

Kalın bir mukavva karton aldım önce. Sonra internetten wc amblemlerini araştırdım en klasiğini gözüme kestirip benzer bir şablon çıkardım ve bu şablon yardımı ile mukavvayı kestim. ( aslında çizerken cetvel ile milim milim ölçmeme rağmen sanırım eşitsizlikler var) . Daha sonra beyaz akrilik boya ile her ikisini de boyadım , akrilik boya hemencecik kuruduğu için ardından siyah yağlı boya ile elbise ve smokinlerini yaptım, (siyah yağlı boya bu sabah halaaaaa kurumamıştı) ve bu sabahta silikon tabancası yardımı ile beyimizin papyonu ile hanım efendimizin kolyesini taktım.
Şimdi tek merak ettiğim evde kapıda bunların nasıl duracağı. Evin büyük işleri bitip böyle ufak ayrıntılar kalıncaya dek bekliycem . Ama asınca kapıya onu da paylaşıcam :)

11 Şubat 2011 Cuma

Sanctum





























Sanctum'u izlemeye gittik bu gece. Sanırım benim için çok yanlış bir film tercihiydi. Kapalı alanda kalamayan ben, dar alanlarda hareket edemeyince nefessiz kalan ben için kesinlikle çok yanlış bir tercihti. Bir de 3D ' de izlemek ... Film genel olarak güzel. Bir grup araştırmacı (diyelim) oldukça büyük mağaranın biriktirdiği yağmur sularının denize ulaşan su yolunu bulma çabasında. Tabi filmin olmassa olmazı taş kalpli işine aşık cesur bir adam, hafif bir aşk kokusu , baba oğulun çatışması falan falan falan.... konu klasik , dikey limiti anımsatan alıştığımız amerikan filmlerinden idi... ama daha ilk sahnede başladı içim daralmaya , kocaman bir mağarada yerin bilmem kaç metre altında bir hayat kurmuşlar... birde ekipteki bir bayanın 17 gündür gün ışığı görmediğini duyunca iyice bunaldım. Ben ki birisi boynumu sıkıyormuş hissi verdiği için hayatımda bir defa olsun boğazlı kazak giyememiş bir insanken bu insanların bir mağaranın su yolunu bulmak için daracık yerlerden geçmesini anlayamadım. Film boyunca ' ayy su yolunu bulcanda ne olcak ya ' diye izledim filmi. Bütün film boyunca bana afakanlar bastı, bir çok sahnede 'ben nerde oradan geçicem , işte tam o deliğin önünde ruhumu teslim etmiştim ' dedim. Ha birde 'kurtulsamda zaten psikolojim allak bullak olur, yok yok ben olsam kurtulmayayım daha iyi ' dedim. Ama en çok film bitsin artık diye dua ettim. Filmi izlemeyi düşünenler varsa imkanları varsa 3D ile izlemelerini tavsiye ederim. O kocaman mağaradan aşağı inişlerinin olduğu sahnede kendini boşluğa bırakan paraşütlü manyağı izlerken benim benim dizlerimin bağı çözüldü resmen. Zaten sanırım filmin o nefessiz, daracık ,ufacık , tefecik sahnelerini izlerken o kadar fena olmamın en büyük nedeni filmi 3D'li izliyor olmamdı , bir sahnede özellikle adam yüzüyor ışığa doğru, kolu kulaç atarken o kadar gerçekti ki ben ön koltukta oturan adamın kolu sandım onu... filmi çok fazla beğenmedim aslında ve benim gibi dar , kapalı mekanlarda duramayanlar için görülmmesi gereken bir film.

koton aksesuarları


Bu yeni sezonda dikkatimi en çok çeken Koton 'nun aksesuarları oldu. Hepsine bayıldım ve sanırım ben bu sezon bitip yeni bir sezon gelene kadar bütün aksesuarlardan bir adet edinmiş olacağım . Bugün ilk parçayı aldım. Zaten bir aksesuar delisi olarak kolyeyi elime alır almaz bu bnim olmalı dedim. Bu kadar zarif ve bu kadar şık bir kolyeye sahip olduğum için çok mutluyum. Ama aslında bu yazıyı yazmamın asıl sebebi koton'nun bu sezon aksesuarlarını tasarlayan ekibi kutlama. Valla emeği geçen herkesin eline sağlık , he geçen gün kendini geliştiren Koton bu sezon aksesuarlarıylada kadınların gözdesi olacak. Ahhh sanırım bütün gece rüyamda memoliyi görürken (yaklaşık bir haftadır uzaktayız da) her karede de aklımda kalan ve alamadığım bu aksesuarlar olacak üzerimde ....

ahhh CINNABON sen neymişsin meğer...


İstanbul'a geldiğim ilk günden beri kız kardeşimle hiç durmadan geziyoruz. Hava çok soğuk olduğu için çok fazla üşümeden gezebileceğimiz bir yere gitmeye karar verdik ve eve de yakın olduğu için metrocity' nin yolunu tuttuk. Her yerde çılgın indirimler devam ediyor ama tabi bütün dükkanlar yağmalanmış gibi :) gezinmekten yorulunca ve iki iştahlı kızkardeş olarak tatlı krizimiz de tutunca yemek katına inip gezinmeye başladık acaba ne yesek diye. Farklı tatları denemeye bayılan ben farklı bir şeyler ararken cinnabon'u fark ettik. Daha önce hiç tadına bakmadığım bu enfes şeylerin görünüşü gayet sıradan geldi yani çok süslü püslü değildi annemin yaptığı tahinli çöreklerin üstüne krema dökülmüşüydü sanki... Sanki ... Çünkü meğer uzaktan yakından alakası yokmuş. Önce sadece bir porsiyon ''minipecanbon'' istedik (ikimize fazla bile geleceğini düşünerek) yanında bir fincan kahveside bonusu oldu. . İlk çatalı aldım ve sonra tabakta ki bütün dilimin ne zaman bittiğini anlayamadım . Kendime geldiğimde ilk söylediğim ' ben büyük bir dilim daha istiyorum 'oldu. Ve hemen ikinci dilimi sipariş verdim . Çalışanlarıda son derece sıcak insanlardı. Özellikle Dursun adında bir genç vardı , (bu kadar kalori yüklü tatlının arasında nasıl bu kadar fit kaldığını anlayamadığımız) biz tatlımızı yerken o bir yandan Dursun yeni tatlıyı yapıyordu. Sürekli soru sorarak onu bezdirsemde güler yüzü ile her soruma cevap verdi. 'minipecanbon' mayalı bir hamurdan yapılıyormuş, hamur özel olarak getiriliyormuş ama krep yaptığımız hamurun kulak memesi kıvamında olanından hazırlıyorsunuz , biraz yoğurduktan sonra kalın bir merdane yardımı ile incecik açıyoruz (Dursun'da makarna makinası vardı, attı makinaya incecik çıkardı hamuru ) daha sonra açılmış hamurun üzerine bolca margarin sürüyoruz bunun üzerine de tarçın ve esmer şeker karışımını döküyoruz ve başlıyoruz rulo şeklinde sarmaya ( sanırm zor olan bu kısım Dursun bayağı iinalı çalıştı bu aşamada ) sonra minik minik kesip tepsiye diziyoruz . Pişirme derecesini sormaya cesaret edemedim ama uygun sıcaklığı deneyerek bulabiliriz. Ve piştikten sonra üzerine karamel sosu döküyorsunuz ;(ki benim yediğim işte buydu ) karamel sosu, adını anlayamadığım ikinci bir karamel sosu daha ve amerikan cevizi yani Pikanı bol miktarda döküyorsunuz ve tadına doyamadığınız bu tat ortaya çıkıyor. Gidip bnde yemek istiyorum diyen varsa metrocity'de yemek katında Schlotzsky's in hemen yanında CINNABON .... Ve kesinlikle minipecanbonu tercih etmelisniz

8 Şubat 2011 Salı

duvar kağıdımız


sonunda duvar kağıdına karar verdim. Rasch marka bu duvar kağıdını çok içime sinerek seçtim. Duvara uygulanana kadar sabırsızlık ile bekledim 'acaba nasıl olacak ' diye ama harika durdu. Odamızın havasını değiştirdi bir anda . Zaten siyah ve beyaz bir arada harika kombinasyon sağlayan iki renk v ben bu renklere aşığım. Eeee desenede ısınınca herşey harika oldu. Fotoğraf çok acele çekildiği için biraz dağınık etraf... Duvar kağıdı düşünenler için bu zebra desenini şiddetle tavsiye edebilirim... Hıı birde fotoğraftan değilde canlı olarak baktığınızda duvar kağıdının dokusu inanılmaz güzel duruyor ve tüylü hissi uyandırıyor. daha iyi bir fotoğraf çekene kadar bununla idare edelim :) daha sonra artan duvar kağıtlarından ve kullanmadığım ayakkabı kutularından yaptığım saklama kutularının da dahil olduğu adam akıllı bir fotoğraf paylaşırım.

14 Ocak 2011 Cuma

ayakkabı boyama :)

aradım taradım ve harika bir site buldum :) sanırım düğünümde giyeceğim ayakkabıları kendim yapıcam :)

tuval gibi ayakkabılar ve Miss Bunny







aslında benim gelin ayakkabım için düşündüğüm planlarım var... beyaz klasik sade bir ayakkabıyı alıp boyamak yani görsellerde olduğu gibi... mesela bir ayakta duağı uçuşan gelin bir ayakta gamzeli gülümsemesiyle bir damat. Ama sanırım bu kadar yetenekli değilim :)