27 Şubat 2011 Pazar

Zeynep Atınç
















Pazar miskinliği çökmüşken üstüme had saffada eski dergilerimi elime alıp tekrar tekrar bakmaya başladım. Bu dergilere her baktığımda daha önce fark etmediğim bir şeyi fark ediyorum , bugün olduğu gibi ....Maison Française'ın temmuz 2010 sayısında Zeynep Atınç adında bir tasarımcıdan bahsediliyor. Bir sayfacık bir yazı , ama hemen o harika ayakkabıların olduğu blogu ziyaret etme dürtüsü uyandıracak bir yazı...Yazıyı da hemen tarayıp paylaştım ama yinede azda olsa bahsedeyim hakkında ; 1977 yılında doğmuş ve eğitimini Hacettepe Üniversitesinde Güzel sanatlar fakültesinde resim üzerine tamamlamış. Hiç bir zaman kendi istediği gibi bir ayakkabı bulamaması onu kendi hayalinde ki ayakkabıları tasarlamaya kadar getirmiş. Doktora eğitimine devam ettiği sırada KOSGEB'in açmış olduğu ileri seviye ayakkabı tasarımı ve üretimi kursunada katılmış . (bu kursun aynısından tekrar istiyoruz kosgeb ) . Ve sanırım kendini hazır hissettiği zamanda, kendi deyimi ile 'özgür kadınlar ve özgür erkekler ' için ayakkabılar tasarladığı kendi markasını oluşturmuş. Hala kendi firması için harika ayakkabışar tasarlamakta Sayamonta adıyla. Hele benim gibi oxford tutkunu biri için bu ayakkabılar kesinlikle sahip olunması gereken çok özel tasarımlar. İncelemek isteyenler için sitesinin ve blogunun adresleri,
www.sayamonta.blogspot.com
www.sayamonta.com

WC kapı süslerim



eskiden kızlar çeyizlerine dantel işlermiş harıl harıl... Zamane gelini olarak oya, dantel , havlu kenarı işlemeyi bilmediğim için ve artık her şeyin hazırı bol miktarda olduğu için bunları hazır aldım hatta almadım :) çünkü bunları kullanım alanım yok.... Amaaaaa anneannemin bütün çeyizini topladım 200 yıllık örtüler bile var .... Bu örtüyü işleyen abla kör oldu misali hepsi. Neyse bende (anneme ve kayınvalideme göre ) nerede bir lüzumsuzluk var onu bulup çıkarıp yapıyorum. Son lüzumsuzluğum evimizde ki tuvalet kapısına asmak için yaptığım wc amblemleri. Tabii biraz benim kendi yorumum ile oldu ama oldu sanırım.

Kalın bir mukavva karton aldım önce. Sonra internetten wc amblemlerini araştırdım en klasiğini gözüme kestirip benzer bir şablon çıkardım ve bu şablon yardımı ile mukavvayı kestim. ( aslında çizerken cetvel ile milim milim ölçmeme rağmen sanırım eşitsizlikler var) . Daha sonra beyaz akrilik boya ile her ikisini de boyadım , akrilik boya hemencecik kuruduğu için ardından siyah yağlı boya ile elbise ve smokinlerini yaptım, (siyah yağlı boya bu sabah halaaaaa kurumamıştı) ve bu sabahta silikon tabancası yardımı ile beyimizin papyonu ile hanım efendimizin kolyesini taktım.
Şimdi tek merak ettiğim evde kapıda bunların nasıl duracağı. Evin büyük işleri bitip böyle ufak ayrıntılar kalıncaya dek bekliycem . Ama asınca kapıya onu da paylaşıcam :)

11 Şubat 2011 Cuma

Sanctum





























Sanctum'u izlemeye gittik bu gece. Sanırım benim için çok yanlış bir film tercihiydi. Kapalı alanda kalamayan ben, dar alanlarda hareket edemeyince nefessiz kalan ben için kesinlikle çok yanlış bir tercihti. Bir de 3D ' de izlemek ... Film genel olarak güzel. Bir grup araştırmacı (diyelim) oldukça büyük mağaranın biriktirdiği yağmur sularının denize ulaşan su yolunu bulma çabasında. Tabi filmin olmassa olmazı taş kalpli işine aşık cesur bir adam, hafif bir aşk kokusu , baba oğulun çatışması falan falan falan.... konu klasik , dikey limiti anımsatan alıştığımız amerikan filmlerinden idi... ama daha ilk sahnede başladı içim daralmaya , kocaman bir mağarada yerin bilmem kaç metre altında bir hayat kurmuşlar... birde ekipteki bir bayanın 17 gündür gün ışığı görmediğini duyunca iyice bunaldım. Ben ki birisi boynumu sıkıyormuş hissi verdiği için hayatımda bir defa olsun boğazlı kazak giyememiş bir insanken bu insanların bir mağaranın su yolunu bulmak için daracık yerlerden geçmesini anlayamadım. Film boyunca ' ayy su yolunu bulcanda ne olcak ya ' diye izledim filmi. Bütün film boyunca bana afakanlar bastı, bir çok sahnede 'ben nerde oradan geçicem , işte tam o deliğin önünde ruhumu teslim etmiştim ' dedim. Ha birde 'kurtulsamda zaten psikolojim allak bullak olur, yok yok ben olsam kurtulmayayım daha iyi ' dedim. Ama en çok film bitsin artık diye dua ettim. Filmi izlemeyi düşünenler varsa imkanları varsa 3D ile izlemelerini tavsiye ederim. O kocaman mağaradan aşağı inişlerinin olduğu sahnede kendini boşluğa bırakan paraşütlü manyağı izlerken benim benim dizlerimin bağı çözüldü resmen. Zaten sanırım filmin o nefessiz, daracık ,ufacık , tefecik sahnelerini izlerken o kadar fena olmamın en büyük nedeni filmi 3D'li izliyor olmamdı , bir sahnede özellikle adam yüzüyor ışığa doğru, kolu kulaç atarken o kadar gerçekti ki ben ön koltukta oturan adamın kolu sandım onu... filmi çok fazla beğenmedim aslında ve benim gibi dar , kapalı mekanlarda duramayanlar için görülmmesi gereken bir film.

koton aksesuarları


Bu yeni sezonda dikkatimi en çok çeken Koton 'nun aksesuarları oldu. Hepsine bayıldım ve sanırım ben bu sezon bitip yeni bir sezon gelene kadar bütün aksesuarlardan bir adet edinmiş olacağım . Bugün ilk parçayı aldım. Zaten bir aksesuar delisi olarak kolyeyi elime alır almaz bu bnim olmalı dedim. Bu kadar zarif ve bu kadar şık bir kolyeye sahip olduğum için çok mutluyum. Ama aslında bu yazıyı yazmamın asıl sebebi koton'nun bu sezon aksesuarlarını tasarlayan ekibi kutlama. Valla emeği geçen herkesin eline sağlık , he geçen gün kendini geliştiren Koton bu sezon aksesuarlarıylada kadınların gözdesi olacak. Ahhh sanırım bütün gece rüyamda memoliyi görürken (yaklaşık bir haftadır uzaktayız da) her karede de aklımda kalan ve alamadığım bu aksesuarlar olacak üzerimde ....

ahhh CINNABON sen neymişsin meğer...


İstanbul'a geldiğim ilk günden beri kız kardeşimle hiç durmadan geziyoruz. Hava çok soğuk olduğu için çok fazla üşümeden gezebileceğimiz bir yere gitmeye karar verdik ve eve de yakın olduğu için metrocity' nin yolunu tuttuk. Her yerde çılgın indirimler devam ediyor ama tabi bütün dükkanlar yağmalanmış gibi :) gezinmekten yorulunca ve iki iştahlı kızkardeş olarak tatlı krizimiz de tutunca yemek katına inip gezinmeye başladık acaba ne yesek diye. Farklı tatları denemeye bayılan ben farklı bir şeyler ararken cinnabon'u fark ettik. Daha önce hiç tadına bakmadığım bu enfes şeylerin görünüşü gayet sıradan geldi yani çok süslü püslü değildi annemin yaptığı tahinli çöreklerin üstüne krema dökülmüşüydü sanki... Sanki ... Çünkü meğer uzaktan yakından alakası yokmuş. Önce sadece bir porsiyon ''minipecanbon'' istedik (ikimize fazla bile geleceğini düşünerek) yanında bir fincan kahveside bonusu oldu. . İlk çatalı aldım ve sonra tabakta ki bütün dilimin ne zaman bittiğini anlayamadım . Kendime geldiğimde ilk söylediğim ' ben büyük bir dilim daha istiyorum 'oldu. Ve hemen ikinci dilimi sipariş verdim . Çalışanlarıda son derece sıcak insanlardı. Özellikle Dursun adında bir genç vardı , (bu kadar kalori yüklü tatlının arasında nasıl bu kadar fit kaldığını anlayamadığımız) biz tatlımızı yerken o bir yandan Dursun yeni tatlıyı yapıyordu. Sürekli soru sorarak onu bezdirsemde güler yüzü ile her soruma cevap verdi. 'minipecanbon' mayalı bir hamurdan yapılıyormuş, hamur özel olarak getiriliyormuş ama krep yaptığımız hamurun kulak memesi kıvamında olanından hazırlıyorsunuz , biraz yoğurduktan sonra kalın bir merdane yardımı ile incecik açıyoruz (Dursun'da makarna makinası vardı, attı makinaya incecik çıkardı hamuru ) daha sonra açılmış hamurun üzerine bolca margarin sürüyoruz bunun üzerine de tarçın ve esmer şeker karışımını döküyoruz ve başlıyoruz rulo şeklinde sarmaya ( sanırm zor olan bu kısım Dursun bayağı iinalı çalıştı bu aşamada ) sonra minik minik kesip tepsiye diziyoruz . Pişirme derecesini sormaya cesaret edemedim ama uygun sıcaklığı deneyerek bulabiliriz. Ve piştikten sonra üzerine karamel sosu döküyorsunuz ;(ki benim yediğim işte buydu ) karamel sosu, adını anlayamadığım ikinci bir karamel sosu daha ve amerikan cevizi yani Pikanı bol miktarda döküyorsunuz ve tadına doyamadığınız bu tat ortaya çıkıyor. Gidip bnde yemek istiyorum diyen varsa metrocity'de yemek katında Schlotzsky's in hemen yanında CINNABON .... Ve kesinlikle minipecanbonu tercih etmelisniz

8 Şubat 2011 Salı

duvar kağıdımız


sonunda duvar kağıdına karar verdim. Rasch marka bu duvar kağıdını çok içime sinerek seçtim. Duvara uygulanana kadar sabırsızlık ile bekledim 'acaba nasıl olacak ' diye ama harika durdu. Odamızın havasını değiştirdi bir anda . Zaten siyah ve beyaz bir arada harika kombinasyon sağlayan iki renk v ben bu renklere aşığım. Eeee desenede ısınınca herşey harika oldu. Fotoğraf çok acele çekildiği için biraz dağınık etraf... Duvar kağıdı düşünenler için bu zebra desenini şiddetle tavsiye edebilirim... Hıı birde fotoğraftan değilde canlı olarak baktığınızda duvar kağıdının dokusu inanılmaz güzel duruyor ve tüylü hissi uyandırıyor. daha iyi bir fotoğraf çekene kadar bununla idare edelim :) daha sonra artan duvar kağıtlarından ve kullanmadığım ayakkabı kutularından yaptığım saklama kutularının da dahil olduğu adam akıllı bir fotoğraf paylaşırım.